Bir Medya Duayeni: Hasan Fehmi Ketenci ile Medyaya Dair Bir Konuşma

İki hafta önceden sözünü almıştım. Ama araya hesapsız programlar girdiğinden oldukça gecikti buluşmamız. En nihayetinde Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi binasındaki mütevazı odasında yakalıyorum Fehmi hocayı.

“Sizinle konuşmak istiyorum, birkaç sorum var hocam, geçen hafta yapamadık” dediğimde “kısaysa hadi gel değip odasına davet ediyor. Kemik gözlükleriyle birlikte koltuğuna oturuyor, ben de karşısına oturuyorum ve mesleğinde koca bir 40 yılı geride bırakmış Hasan Fehmi Ketenci’ye başlıyorum sormaya.

-“Medyanın yaşadığı değişimle birlikte gazetecilik ve iletişim fakülteleri çok tartışılır oldu hocam. Siz iletişim fakültelerinde ders veren bir hoca olarak günümüzdeki iletişim fakültelerinin işlevini nasıl tanımlıyorsunuz” dediğimde biraz düşünüyor ve resmi bir cümleyle başlayıp devam ediyor.

-İletişim fakülteleri gazeteciliğe eleman yetiştirmek için önemli eğitim kurumlarından birisi. Ama zaman içerisinde iletişim fakültelerinin öğretim tedrisatın da o kadar oynama olmuş ki, bazen amacından saptığı olmuştur. Ama son yıllara baktığımız zaman iletişim fakültelerinde yetişen öğrencilerin sektörün isteklerine tam olarak karşılık vermedikleri de bir gerçek. Bunun nedeni iletişim fakültelerinin yönetimlerinin zaaflarından ziyade altyapısı olmadan, çok sayıda iletişim fakültesinin kurulması, her birinin kontenjanlarının artırılması, uygulamaya çok fazla önem verilmemesi ve de dolayısıyla öğrencinin sektöre hazır hale gelecek bilgi donanımını tam olarak sağlayamaması. İletişim fakültelerinden mezun olan arkadaşların sektördeki yerleri şu anda bir başka tehlikeyle karşı karşıya; çünkü alaylı yetişen arkadaşlar iletişim fakültelerinden mezun olanların en tehlikeli alternatifleri.

-Peki alaylı yetişen ile fakültelerde yetişenlerin farkı nedir?

-Alaylı yetişen sadece verilen işi yapar, artı bir katkısı yoktur. Katkısı olanlar yok değil, var ama onların işi verilen işi yapmaktır. İletişim fakültesi mezununun öyle değil. İletişim fakülteliler bilgi ve donanım olarak onlardan çok daha farklılar ama onlardan farklı olabilmeleri için eski eğitim sistemi yeterli değil. Şimdi daha fazla donanımlı olmaları lazım çünkü özellikte sektörde uygulama ön plana çıkmış durumda. Alaylılar sadece yapacakları işle ilgili teknik altyapı ve donanımı aldıkları için o işi iyi yapıyorlar. O zaman iletişim fakültelerinden mezun arkadaşların sadece teorik değil aynı zamanda uygulamada da onların çok önlerinde olmaları lazım ki tercih edilsinler ve de sektöre katkı sağlasınlar.

-İletişim fakültesi öğrencileri uygulama yönünden alaylıların gerisinde mi kalıyor yani?

-Ben sektörde aşağı yukarı 40 yıl yöneticilik yapmış birisi olarak eskiyle yeniyi iyi mukayese edebilecek durumdayım. O nedenle bunu söylüyorum. Şimdi iletişim fakültelerinden mezun arkadaşlarımızın sektörün giderek oburlaşan, sınırsız hale gelen isteklerini karşılamalarının çok zor olduğunu düşünüyorum.

-Sektörün isteklerini karşılayabilmek için ya da öğrencilerin daha nitelikli olmasını sağlamak adına fakültelerin taşıması gereken donanımlara değinmek gerekirse…

-Fakültelerin teorik bilgi ve donanımlarının yanında uygulama yapabilecek donanımlara, bilgisayar laboratuvarlarına… Bu tür teknik teçhizatlar öğrencinin bire bir kullanabileceği ya da oralarda uygulama yapabileceği alanların daha da artırılması lazım. Çünkü öğrenci oraya hazır gitmeli; eğer hazır gitmezse, program bilmiyorsa, uygulama yapmamışsa, orada yapılan işleri profesyonelce nasıl yapılacağı konusunda bilgi sahibi değilse, oraya gittiklerinde alaylılar onları hazır bekliyorlar zaten, onlar bu işi çok daha iyi biliyorlar. O nedenle araç gereç teçhizat, özellikle bilgisayar laboratuvarları, televizyon stüdyoları, kamera, montaj gibi her alanının kendi bünyesinde donanımlı olması lazım.

-1969 yılından beri gazeteciğin içinde ve sektörde yöneticilik yapmış birini bulmuşken uzun zamandır aklımda taşıdığım eski ve yeni gazetecilik meselesini sormak istiyorum. Eski gazetecilikle yeni gazetecilik diye iki ayrımda bulunsam ne dersiniz?

(Gülüyor)

-Yeni gazeteciliğin eski gazetecikle mukayese edilecek hiç hali yok. Hiç. Her konuda. İçerik konusunda, özgünlük konusunda, tasarım konusunda hiç hali yok. Çünkü Türkiye’de şöyle bir şey var; Türkiye’de bir şey yapmaya çalışan, kendim katkı yapıyım, ben yeni bir formül, yeni bir yöntem bulayım diye, abur cubur kendine özgü bir şeyler yapmaya çalışanlar var. Ama Amerika’yı yeniden keşfedemezsiniz. Tasarımcı Amerika. Bu işin, iletişimin en önemli merkezi Amerika. Tasarımın bir biçimi var. Tasarımın bir amacı var. Gazete tasarımının bir amacı var, gazete yapmanın bir amacı var. O da; okurun gazeteyi rahat okumasını sağlamak. Dünyadaki tercihler başlıca bu. Okur ben o gazeteyi rahat okuduğum için alıyorum diyor. Bunu derken mizanpajını çok seviyorum diyor. Her şeyi iyi kullanıyor diyor. Tipografiyi çok güzel kullanıyor diyor, çok okunabilir, rahat yazı karakteri kullanıyor diyor. Bunun üzerine resimleri güzel kullanıyor diyor. Gazete rahat, haberleri çok net takip edebiliyorum, haberlerin içeriği çok güzel diyor. Bu söylediklerimin hiçbiri Türkiye’de var mı sence, yok. Çünkü şu anda gazeteler o kadar karmaşık bir mizanpaj içindeki böyle bir modeli nereden aldılar bilmiyorum. Dünya da böyle bir model yok.

– Böyle bir ortamda akademisyenlere düşen rol nedir peki?

– Akademisyenlere düşen rol, öğrencilere vermek istedikleri dersin içeriğini yeterli bulmamaları lazım. Artı, gerek teknolojilerin gerek sektördeki yenilikleri, sadece Türkiye bazında değil dünya bazında takip edip mutlaka öğrencilere aktarmaları lazım. Mümkün olduğunca da öğrencilerle sadece derste değil bire bir de iletişim kurmaları lazım.

– Sizin derslerde uyguladığınız bir tarzınız var mı?

– Ben 34 yıldır hocalık yapıyorum, benim tarzım farklı. İmtihanlar benim çokta umurumda değil. Ben ne öğrettiğime bakarım. Çünkü burada mezun olacak olan öğrenci o 40 yıl yöneticilik yaptığım sektöre rahat gidebilmeli. Orada mücadele edebilmeli, orada kendi fikrini, tarzını yerleştirebilmeli. Ben ona bakarım. Ben öğrencinin ne öğrendiğine bakarım. Yoksa aldığı notlara bakmam. Tabi ki geçmek için not almak zorunda ama benim için çok önemli değil.

– Gazeteciğin nasıl olunacağı ve gazeteciliğin nasıl yapılacağı konusunda farklı söylemler var. Öğrenciler arasında da çokça tartışılıyor bu mevzu. Yetişen yeni nesle bu konuda neler söylersiniz?

– Gazeteci tabi ki olunur. Hani vardır ya “Gazeteci olunmaz gazeteci doğulur” diye, yok öyle gazeteci doğmaz insanlar. Ama gerek kendi yeteneklerin doğrultusunda, bilgileri alıp onlardan yeni bir tarz oluşturmak, gerek etrafındakileri iyi gözlemlemek ve de iletişim kurmada sıkıntı çekmeyeceksiniz. İletişim kurmada sıkıntı çekiyorsanız gazeteci olmanız zor. Ben iyi yazı yazıyorum dersiniz; gazeteci sadece yazı yazmaz, iyi konuşur, gazeteci konuşulanları iyi anlar, iyi algılar, iyi yorumlar, kendi konuşurken de karşısındakinin doğru algılamasını sağlar. Bütün bunlar çok özel yetenekler. Bu gibi yetenekleriniz yoksa gazeteci olamazsınız.

Kısa sohbetimizin sonuna doğru gelirken cezaevlerinin gazetecilerle dolduğunu hatırlatmak istedim. Yaşayan bir basın tarihi ansiklopedisi gibi duran Fehmi hocaya bu konuda mutlaka bir şeyler söyletmeliyim diye düşünüyorum. Ve soruyorum…

– Günümüzde gazeteciler çok sık ceza evlerine giriyor. Bu konu oldukça tartışılıyor. Bunun sebebi nedir. Nasıl yorumlarsınız?

– Bunun önemli nedeni tabi gazeteciliğin, basının, medyanın yapısının birbirini ötekileştirecek şekilde ayrılmış olması. Gazetecilik artık amacına göre yapılmıyor. Başka amaçları var. Ben hayatım boyunca siyasal düşüncemi, yazdığım yazılara, yönettiğim yayınlara hiç yansıtmadım. Gazeteci, yazar. İyi bir gazeteciyseniz sizi her siyasi düşüncede olan insan okur. Eğer her siyasi düşüncede olan insana hitap edebiliyorsanız iyi gazetecisiniz. Benim düşüncem o. Ben hayatımda siyasi yelpazede nerede olduğumu herkes bilir ama ben asla onu öne çıkarmam.

Hasan Fehmi hocayla medya ve iletişim fakülteleri hakkında konuşmak benim için büyük bir deneyim doğrusu. Onun birikiminden yararlanmak ve bu doğrultuda medyaya başka bir gözle bakmak… Ve karanlık bir yolda dörtnala gider gibi ilerleyen iletişim fakültelerini anlamak ve daha sağlıklı bir seviyeye ulaşması için çare aramak…

Fehmi hocaya beni kabul ettiği için teşekkür ediyor ve odasından karşılıklı gülümseyerek çıkıyorum.

NOT: Bu röportaj 12 Ekim 2017 tarihinde yayınlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir